Bilim insanları, yumurta veya sperme ihtiyaç duymadan, ilk kez kök hücrelerden elde edilen sentetik insan embriyolarının üretildiğini söylüyor. Bu yapılar, insan gelişiminin en erken aşamalarını temsil ediyor ve bu, tekrarlayan düşükler ve genetik hastalıklar gibi bozukluklarla ilgili çok önemli araştırmaların yapılmasına imkan tanıyabilir. Ancak bilimsel keşiflerin hızı mevzuatı geride bırakırken, yasal ve etik sonuçlar hakkında soruların ortaya çıkması da kaçınılmaz gibi görünüyor.
Bu gelişme, Cambridge Üniversitesi ve Caltech gelişimsel biyoloğu Profesör Magdalena Żernicka-Goetz’in Uluslararası Kök Hücre Araştırmaları Derneği’nin 2023 yıllık toplantısında yaptığı duyurunun ardından The Guardian tarafından bildirildi. Bulgular henüz hakemli bir makalede yayınlanmadı.
Sentetik yapıların insan gelişiminin başlangıcını modellediği anlaşılıyor. Örneğin, henüz bir beyne veya kalbe sahip değiller, ancak bir plasenta, yumurta kesesi ve embriyo oluşturmak için gerekli olacak hücreleri içeriyorlar. Żernicka-Goetz tarafından konferansta yapılan açıklamada, yapıların rahimdeki bir insan embriyosu için 14 günlük doğal gebelik eşdeğerinin biraz ötesine büyüdüğünü söyledi. Daha fazla olgunlaşmalarına izin vermenin mümkün olup olmayacağı henüz belirgin değil.
Bu çalışma, laboratuvarda yetiştirilen bebekleri gerçek yapmayı amaçlamıyor. Bunun yerine, şimdiye kadar bilim insanlarının araştırma imkanı bulamadığı bir insani gelişme döneminin gizemini aralamayı amaçlıyor.
Şu andaki yasalar, insan embriyolarının bir laboratuvarda en fazla 14 gün süreyle yetiştirilmesine izin veriyor. Bilim insanlarının sadece hamilelik taramaları ve bağışlanan embriyoları inceleyerek araştırma yapabilmesinden dolayı, bu noktadan sonra gelişimsel biyoloji araştırmalarının mümkün olmadığı bir dönem bulunuyor. Sentetik embriyo teknolojisinin bu boşluğu kapatmaya yardımcı olabileceği ümit ediliyor.
Queensland Üniversitesi’nden Dr. Rodrigo Suarez yaptığı açıklamada, “Bir tabakta kök hücreler kullanarak insan gelişiminin erken dönem olaylarını yeniden yaratma yeteneği, hücresel ve üreme teknolojilerinde dikkate değer bir atılımdır” dedi ve devam etti: “Potansiyel faydalar çok büyük ve mevcut yaklaşımlarla çalışılması mümkün olmayan aşamalarda erken dokuların kendi kendini nasıl organize ettiğini daha iyi anlamaktan, sağlık ve hastalıkta erken insan gelişiminde yer alan genetik ve hücresel gereksinimleri aydınlatmaya kadar uzanıyor.”
Etik ve yasal engeller
Kök hücreden türetilen embriyolar yine Żernicka-Goetz’in grubu tarafından daha önce farelerde ve maymunlarda geliştirildi ve birçok kişi, insan embriyolarının da çok geride olamayacağını tahmin ediyor. Ancak, bu bilimsel dönüm noktasını geçmek aynı zamanda bir dizi etik ve yasal engeli de beraberinde getiriyor. Buradaki en temel sorulardan biri ise, oluşturulan bu yapıların doğal embriyolara ne kadar benzediği ile ilgili.
Francis Crick Enstitüsü kök hücre biyolojisi ve gelişim genetiği başkanı Profesör Robin Lovell-Badge, Guardian ile yaptığı görüşmede “Bütün amaç bu modellerin normal embriyolara çok benzemesiyse, o zaman bir bakıma onlara aynı şekilde davranılmalıdır. Şu anda yasalarda aynı değiller. İnsanlar bu konuda endişeli” dedi.
Swinburne Teknoloji Üniversitesi’nden Dr. Evie Kendal ise, yaptığı açıklamada “Bu sentetik embriyoların nasıl geliştirilebileceği veya araştırmalarda kullanılabileceği henüz netlik kazanmamakla birlikte, insan embriyosuna eşdeğer olmadıkları veya yasal ve etik olarak insani özellikleri kazanmayacakları şekilde gelişimini kısıtlamak mümkün olduğu tespit edilirse, şu anda insan embriyolarını kullanmanın çok riskli olduğu düşünülen araştırmalarda potansiyel olarak yararlı olabilirler” dedi.
Hayvanlarda yapılan benzer araştırmalardan elde edilen kanıtlar da bu konuda netlik sağlamıyor. Maymun sentetik embriyoları dişi maymun rahimlerine implante edildiğinde, çoğu başarıyla tutunamadı ve tutunabilenler canlı fetüslere dönüşmedi. Fare sentetik embriyoları ise, kusurlara yenik düşmeden önce atan bir kalp ve beyin oluşturmaya başlayacak kadar gelişti.
Lovell-Badge, Guardian ile yaptığı görüşmede, bu yapıların belirli bir noktadan sonra gelişememesinin biyolojik bir nedeni olup olmadığının veya bu sorunların teorik olarak aşılabilecek teknik engellerden kaynaklanıp kaynaklanmadığının net olmadığını belirtti.
Kaynak: Chip