X

Demon’s Souls İnceleme

Tarihler 5 Şubat 2009’u gösterdiğinde PlayStation 3 Exclusive oyunu olarak piyasaya çıkan Demon’s Souls, PlayStation 5 ile beraber tabii ki yine Exclusive olarak bir kez daha karşımıza çıktı. Bu defa bir “remake” ancak aradan geçen 11 yılın ardından, adeta “mekanın sahibi geldi” duruşu ile tüm heybetiyle, yarattığı Souls türüne bir kez daha ayar çekmeye gelmiş gibi görünüyor.

Biraz iddialı bir giriş mi oldu” derseniz, haklı olabilirsiniz. Fakat gerçekten de bu oyun hiç de öyle 11 yıllık bir oyun gibi durmuyor; tamam zaten remake, yani baştan yapılmış tabii ancak öyle değil işte. Adeta bugün çıkan yeni nesil bir oyun izlenimi yaratıyor Demon’s Souls. Elbette bunda en büyük pay PlayStation 5. Yenilenen grafikler ve gelen Dualsense ile beraber bambaşka bir deneyim yaşıyorsunuz; hatıralarınızı canlandıran şey ise, defalarca ölmeniz. Oyunda bu konuda bir değişiklik yok.

Dünyanın en zor oyunlarından biri olarak gösterilen Demon’s Souls, Souls türünün atası. Ancak biraz unutulmuş, kenara atılmış bir ata. Zira Souls türü, daha sonradan gelen Bloodborne ve Dark Souls gibi yapımlarla beraber adını büyük ölçüde duyurmuşken, Hidetaka Miyazaki’nin ilk Souls işi olan Demon’s Souls sislerin içinde unutulmuştu. Neyse ki Sony, 11 yıl sonra bir kez daha sislerin içine girdi de Demon’s Souls’u gün yüzüne çıkardı.

Spotta da yazdığımız gibi Demon’s Souls’u oynarken, gerçekten de A’ları uzatarak ve R’lerin üzerine basarak ekran başında bol bol “HAAAYIRRRRR!” diye inliyorsunuz. Neden? Çünkü koca bir tüm bölümü baştan oynamanız gerekiyor; her bir düşmanı ve boss’u tekrar kesmek zorunda kalıyorsunuz. Bilenler zaten konuya hakimlerdir, onlara gelen yeniliklerden de bahsedeceğiz; ancak önce Demon’s Souls’u hiç oynamamış olanlara şöyle oyunun hikayesini kısaca bir anlatalım:

Demon’s Souls, Boleteria adında bir krallıkta geçiyor. Boleteria, bir zamanlar şövalyelerin koruduğu ve refah içinde bir diyarken, şimdilerde ise tarifsiz canavar ve aç iblislerin köşe bucağını doldurduğu bir kuzey krallığı halini almış. Bunun sebebi ise Boleteria’nın 12. Kralı olan Kral Allant. Adeta Güç Yüzüğü ile baş edemeyen ve bunun neticesinde de hırslarının kurbanı olan Isildur gibi, Kral Allant da kadim ruh sanatlarında nerede durması gerektiğini bilemeyerek, zamanın başlangıcından beridir var olan bir iblisi, Kadim Varlık’ı uyandırma gafletinde bulunmuş. Bunun sonucunda ise tüm Boleteria sislerin içinde kaybolup gitmiş. Ancak bugüne kadar. Eğer yeteri kadar ölmeyi göze alırsanız, Demon’s Souls ile Kadim Varlık‘ı yeniden uykuya yatırmayı başarabilirsiniz.

Evet, Boleteria Kapıları’nda başlayan yolculuğunuz, canhıraş bağırışlar eşliğinde yaklaşık 30 saat kadar sürüyor. Bu çetin yolculuk boyunca sığınacağınız tek liman ise Nexus. Her bir diyar arasında Nexus’a geliyor ve burada biraz soluklanıyor, iblisleri öldürerek elde ettiğiniz ruhlar ile kendinizi kuvvetlendiriyor, kılıçlarınızı biliyorsunuz. Elbette şanslıysanız… Zira Nexus’a eliniz kolunuz ruhlarla dolu gelmeniz pek bir zor olabiliyor. Oyunun stres barını arttıran en önemli etkenlerden biri de bu oluyor zaten.

Evet, Demon’s Souls‘ta her bir öldürdüğünüz iblisin ruhunu alıyor ve onları kullanarak seviye atlayabiliyorsunuz. Ancak bunu başarması pek güç. Zira Demon’s Souls’ta net bir checkpoint sistemi yok. Daha doğrusu türün ilk oyunu olduğu için sistemin henüz temelleri atılıyor diyebiliriz. Yani Souls türüne sonradan eklenen Bonfire sistemi bu oyunda yok. Bazı yerlerde göreceğiniz Kemertaşı‘na dokunarak Nexus‘a dönebiliyorsunuz fakat savaş alanına geri döndüğünüzde, tüm öldürdüğünüz iblisler yeniden uyanmış ve sizi bekliyor olacaklar.

Eğer elinizdeki ruhlarla beraber öldüyseniz, onları geri almak için 1 hakkınız var. Fakat bu yolda bir kez daha ölürseniz, geçmiş olsun.

Evet, hiç kolay bir oyun değil Demon’s Souls. Ancak türe biraz hakimseniz, bu tür zorlu oyunları seviyorsanız ve en önemlisi refleksleriniz yerindeyse, o kadar da zor olmadığını görmekte geç kalmayacaksınız. Zira her oyunda olduğu gibi Demon’s Souls’ta da bazı püf noktalar bulunuyor. Mesela haritayı çok iyi bilmeniz önemli bir nokta. Hangi düşman nereden çıkıyor, ilk hamleyi nasıl yapıyorlar ve hamle aralarında ne kadar süre geçiriyorlar gibi noktalara dikkat etmeniz hayati olabiliyor. Benzer konu boss’larda da geçerli durumda. Sadece biraz dikkat yeterli olabiliyor. Fakat tabii ki, bu sistemi öğrenirken “birkaç” defa ölmekten de kendinizi alamıyorsunuz doğrusu. Bu noktada da bol bol sabır gerekiyor.

Öte yandan bir diğer ipucu ise, Demon’s Souls’taki karakterinizi nasıl kuşandırdığınız. Oyunun başında üzerinize kilo kilo zırh giyer ve kılıçlarla kuşanırsanız, hareket etmekte bir hayli zorlanacaksınız ve bu da size ölümü getirecek. Hayati bir ipucu verelim: Demon’s Souls’ta, hafiflik hayatın anahtarı. Az giyinin arkadaşlar, hatta ilk başlarda bildiğiniz don – gömlek şeklinde çıkın araziye, faydasını göreceksiniz.

Demon’s Souls’ta önemli ölçüde bireysel hikaye modu üzerinden ilerlese de, çoklu oyuncu sistemine de yer veriyor bu arada. Çevrede gördüğünüz hayaletler, sizin gibi diğer oyuncular. Çoklu oyuncu modunda zaman zaman onların dünyasına dahil olabiliyor, onları kendi dünyanıza davet edebiliyorsunuz.

Evet, Demon’s Souls hakkında pek çok bilgiyi verdik. Peki, PlayStation 5‘te ne gibi farklar var? Şimdi biraz da bundan bahsedelim.

Demon’s Souls, PlayStation 5‘in grafik gücünden yararlanan bir yapım oluyor tabii ki. Oturup PlayStation 3 sürümüne de bir daha baktık ve aradaki görsellik farkının bariz olduğu açık. Ancak oyun PS3 sürümünde de gayet iyi görünüyormuş, onu da tekrar hatırlamış olduk. Elbette yeni sürümde çevre detayları inanılmaz olurken, ışık ve gölge oyunları da Demon’s Souls’u tamamen ışıl ışıl yeni bir yapım haline getiriyor.

Bölüm tasarımları şahane hazırlanmış. Sizi dönemin atmosferine sürüklerken, ölüm tehlikesinde olmadığınız zamanlarda çevreyi detaylı şekilde incelemeye itiyor, her biri resim tablosu gibi sanat tasarımlarına imza atılmış olmasıyla mest ediyor.

Demon’s Souls’ta kalite modu ve performans modu seçenekleriniz var. Böylece 30 FPS ile yansımaların üst seviyede tutulduğu, daha yüksek görsel şölenin yaşandığı grafiklerle de oynayabiliyorsunuz bu oyunu, fakat unutmayın bir Souls türünde en önemli silahınız hız. O nedenle tavsiyemiz performans modunda 60 FPS‘te oynamanız olacak.

DualSense kullanımı ise PS5’in çıkışından bu yana oynadığımız pek çok oyunda olduğu gibi Demon’s Souls’a da büyük renk katan bir yenilik. DualSense’in dokunsal geri bildirim özelliğini bu oyunda fazlasıyla hissediyorsunuz. Kılıçların kalkanları dövdüğü veya darbeyi tam yerine indirdiğinizde titreşimlerle coşuyorsunuz. Ancak Adaptive Trigger, yani uyarlanabilir tetik tuşları özelliği kendini pek hissettiremiyor. Hatta yay kullanmanın dışında, bu özellik yok bile diyebiliriz. Yayda ise, kademeli olarak yayı gerip, oku serbest bırakırken bunu hissettiriyor.

Elbette DualSense’teki hoparlör de etkin olarak kullanılıyor. Özellikle kılış savuçturmalarında gelen çınlama sesleri sizi oyunun atmosferine daha fazla çekiyor.

Son olarak Demon’s Souls’un Türkçe alt yazı ile geldiğini de söyleyelim.

Sonuç

Sonuç olarak Demon’s Souls, PlayStation 3 döneminde de fark yaratan bir oyundu ki, zaten adını bir türe vermesiyle de bu açık. PlayStation 5 ile beraber yeniden yapım olarak karşımıza çıkması ise bizleri hem şaşırttı hem sevindirdi. Daha önce hiç bulaşmamış olanların ve türe ilgi duyanların oynayacağı harika bir yapım ortaya çıkmış böylece. Bir Souls türü oyunundan beklenmez tabii ki fakat en azından oyunu yeniden yaparken, şu checkpoint sistemine de bir el atılsa ve en azından Bonfire’lar eklense ne de güzel olurmuş demeden de geçemedik. Her ölümden sonra bunu yüksek sesle tekrar tekrar dile getirdik hatta. Şaka bir yana, yapımcılar oyunun köklerine sadık kalmak istemiş olacaklar ki, en doğru karar da bu. Ortaya gerçekten de şahane bir yapım çıkmış.


Puan: 92

KÜNYE

Kaynak: Chip

Dijital Pazarlama Haberleri: Dijital pazarlama için güncel dijital medya haberlerini birden fazla kaynaktan izinli yayınlayan platform.
Related Post