Ülkemizde yaşanan talihsiz olaylarla bir kez daha anlamış olduğumuz üzere deprem, doğanın ortaya çıkarabileceği en korkunç afetlerden biridir. Üzerinde yaşamımızı sürdürdüğümüz karada, oldukça yıkıcı sonuçlar doğurabilir.
Peki, bir uçak seyahati yapıyorsanız, karada gerçekleşen bir depremin oluşturduğu gürültüyü ve sallanmayı hisseder misiniz? Sizi ne gibi bir tehlike bekliyor olabilir?
Sismik dalgalar, yeryüzünü yukarı ve aşağı hareket ettirerek büyük felaketlere yol açabilir.
Yerkabuğunda ani bir kırılma veya kayma meydana geldiğinde, tıpkı bir su kütlesindeki bir hareketten gelen enerjinin dalga şeklinde yayılması gibi, enerji de sismik dalgalar hâlinde yayılır.
Sismik dalgaların bir biçimi olan yüzey dalgaları, tıpkı bir su kütlesindeki dalgalar gibi hareket eder. Yeryüzünü yukarı ve aşağı hareket ettirerek büyük hasarlara ve felakete neden olabilir.
Karadaki depremlerin yarattığı sonuçlar ortada, peki su ve hava?
Bizim için, Dünya’nın etkileşimde bulunduğumuz kısımları büyük oranda karadan oluşuyor ancak gezegenimiz havayı ve suyu da içerir. Deniz tabanındaki depremler, üzerindeki suyu tsunamiler şeklinde harekete geçirir, öyleyse neden atmosferde de birtakım olaylar yaşanmasın?
Sismik dalga türlerinden biri olan S dalgaları, sıvı ve gaz içinde yayılmazlar.
Deprem sırasında açığa çıkan enerji, ses veya su dalgalarına benzeyen ve sismik dalgalar adı verilen dalgalar ile yayılır. Bu dalgalardan “cisim dalgaları”, P dalgaları ve S dalgaları olarak ikiye ayrılır.
P dalgaları, en hızlı yayılan dalga türü olduğundan deprem kayıt aletlerinde (sismograf) en önce görülen dalgalardır. Bununla birlikte, insan işitme eşiğinin altındadır. Bir deprem “duyduğumuzda”, sismik dalgaları genellikle duymayız. Bunun yerine, sismik dalgalar katı madde içinde hareket ettiğinde üretilen sesi (örneğin bir binanın ve içindekilerin gürlemesi gibi) işitiriz.
Daha yavaş yayılan S dalgaları, kayıt aletlerinde ikincil olarak görülen ve titreşim hareketi yayılma doğrultusuna dik olan dalgalardır. S dalgaları, sıvı ve gaz içinde yayılamazlar.
Dalgalar, hava ortamında hareket ettikçe yoğunluklarını kaybeder.
Uçan bir uçaktan depremin oluşturduğu sesleri algılayamazsınız. Fizikçilerin “zayıflama” dediği kavram sayesinde, dalgalar hava ortamında hareket ettikçe yoğunluklarını yavaş yavaş kaybederler.
Hâl böyle olunca, sismik dalgalar 30.000 fit (9.144 metre) gibi tipik seyir yüksekliğine ulaştığında, dalgalar o kadar azalacaklardı ki, uçağın kendisinin gürültüsü ve hareketi bile dalgaları bastıracaktır. Bu sebeple, uçaktan depremi duymazsınız ve hissetmezsiniz.
Yine de risk altında olmadığınız anlamına gelmez.
Sarsıntılar, volkanik aktivitelere sebep olursa ve uçuş alçak bir seyir seviyesinde gidiyorsa bu durum türbülansa neden olabilir. Ek olarak, büyük bir depremde havaalanı pistleri sıvılaşma nedeniyle hasara uğrarsa, iniş sırasında oldukça büyük bir tehlikeyle karşı karşıya kalınabilir.
Yıkıcı bir depremden bahsettiğimiz için, kuleyle irtibata geçmek isteyen pilot, kule ile iletişimi sağlayamayabilir. Üstelik; pist ışıkları ve tüm aydınlatma sistemleri çökmüş olabilir, navigasyon cihazları sinyal vermeyebilir, radar sistemleri kullanılamaz hâle gelebilir.
Kısacası; uçaktayken depremin etkisini yaşamasanız bile, iniş sırasındabüyük bir risk ile burun buruna gelebilirsiniz.
Kaynak: Webtekno