NASA, yaklaşık dört yıl önce Kepler Uzay Teleskobu'nu derin uzay araştırmaları için uzaya gönderdi. 150.000’den fazla yıldızı izleyen Kepler, diğer yıldız sistemlerini inceleyerek Dünya’ya benzer gezegenler aradı. Kepler uzay aracının çalışması sonucunda Dünya’dan 2 ile 10 kat büyüklükte sayısız süper dünya örneği bulundu.
Süper dünyalar, bize Dünya’yı hatırlatabilir. Büyük gaz kümesi gezegenlerden daha küçük, kaya gezegenlerden daha büyük olan bu gezegenler, ince bir atmosfere sahiptirler. Kendi yıldızları etrafında dönmeye devam eden süper dünyalar, Dünya’da 2 ile 10 kat arasında daha büyük olurlar. Kepler Uzay Teleskobu ile çok fazla sayıda süper dünya bulunması, “Dünya olduğundan daha büyük olsaydı ne olurdu?” sorusunu da akıllara getiriyor.
Dünya oluşurken şimdi olduğundan çok daha büyük olsaydı tam olarak ne olacağını bilmek imkansızdır. Bilim insanları, bu konuda süper dünyalardan elde edilen verileri inceleyerek sadece bazı yorumlar yapabiliyorlar.
Öncelikle Dünya bir süper dünya boyutunda olsaydı, Dünya’da bulunan her şey şu an olduğundan daha kısa boya sahip olacaktı. Çünkü daha büyük bir gezegenin daha büyük bir kütle çekimi olur. Yani Dünya olduğundan daha büyük olsaydı, çok daha büyük bir yerçekimine maruz kalıyor olacaktık. Bu da, Dünya’da bulunan her şeyin biraz daha kısa olmasını sağlayacaktı. Aynı zamanda, Dünya’da var olan her şey şu an olduğundan çok daha ağır olacaktı.
Washington Üniversitesi’nden gezegenlerin yaşanabilirliğini inceleyen Rory Barnes, verdiği bir röportajda daha büyük gezegen kütlesinin daha uzayda bulunan cisimlerle daha fazla çarpışma demek olduğunu söyledi. Büyük bir gezegenin, büyük bir kütle çekim alanı olur. Bu büyük kütle çekim alanı, Dünya’nın şimdi olduğundan daha fazla ve daha büyük göktaşını kendine doğru çekmesini sağlar. Böyle bir durumda, meteor çarpışmaları şimdi olduğundan çok daha büyük bir endişeye sebep olabilirdi.
Dünya mevcut büyüklüğünden 10 kat daha büyük olsaydı gezegenin iç yapısında da önemli değişiklikler olabilirdi. Dünya 10 kat daha büyük olduğunda, çekirdek ve manto da şu an olduğundan 10 kat daha büyük olacaktı. Manto ve çekirdeğin üzerinde bulunan yeryüzünün bu yapılara uyguladığı basınç da 10 kat daha büyük olacağı için şu an sıvı olan çekirdek katılaşabilirdi.
Dünya’nın sıvı çekirdeği, konveksiyon akımları ile manyetik alan oluşturuyor. Ancak çekirdek katı olsaydı akımlar olmaz, bu nedenle de manyetik alan oluşmazdı. Manyetik alanın olmayışı, Dünya’daki yaşamı olumsuz şekilde etkilerdi. Güneş fırtınalarından uzaya saçılan yüklü parçacıklardan Dünya’yı koruyan manyetik alanın olmayışı, bu parçacıkların gezegene düşmesine neden olurdu. Bu yüklü parçacıklar, DNA’yı etkileme, kansere neden olma gibi olumsuz durumlara sebep olabilirdi.
Barnes, şimdi olduğundan daha büyük gezegen iç yapısının gezegeni volkanik olarak daha aktif hale getireceğini düşünüyor. Gezegenin artan çapı, daha fazla enerjinin ortaya çıkmasına ama bu enerjinin daha az alana sahip olmasını sağlardı. Bu durumda gezegenin daha fazla volkanik aktiviteye maruz kalmasına neden olurdu.
Gezegenin plaka tektoniği de bugünkünden çok daha farklı olurdu. Daha büyük ve daha sıcak bir manto yapısı gezegende bulunan plakaları daha fazla iten bir güç olacağı anlamına gelir. Bu da daha fazla depremin meydana gelmesine neden olurdu. Diğer taraftan yüksek basınç altında, gezegenin kabuğunun tamamen kaynaşması ve plaka tektoniğinin hiç mevcut olmaması da ihtimaller arasında.
Los Angeles’ta bulunan Kaliforniya Üniversitesi’nden Hilke Schlichting, bir Süper Dünya ile karşılaştırılması için Dünya’nın yörüngesini 100 günde tamamlaması gerektiğini söylüyor. Ancak Dünya, 100 günde yörüngeyi tamamlamam için Güneş’e çok daha yakın olmalıydı. Bahsedilen şekilde bir yakınlık Dünya’da bulunan bütün suyun buharlaşması anlamına geliyor. Bu da Dünya’nın yaşanabilir olmayan bir gaz gezegeni olmasına neden olacaktı.
Bu zamana kadar keşfedilen süper dünyalar ise şaşırtıcı bir şekilde sıvılar açısından zengin görünüyorlar. New York'taki Hesaplamalı Astrofizik Merkezi'nde Flatiron Araştırma Üyesi Rodrigo Luger, bu gezegenlerin büyük buz gezegenleri olarak oluştuklarını daha sonra bu buzların erimesi ile büyük su kütlelerine sahip olduklarını düşünüyor.
Süper dünyaların derin okyanuslarında bulunan buz kütleleri bu gezegenlerin yaşanabilir olmadıklarını gösteriyor olabilir. Su her zaman sıcaklık nedeniyle katı halde bulunmaz. Su moleküllerini katı halde kalmaya zorlayan derin okyanus basıncı da buzun katı halde kalmasını sağlıyor olabilir. Bu yüksek basınç, süper dünyaların yaşam için uygun olmayan gezegenler olmasını sağlayabilir.
Bilim insanlarının şimdiye kadar elde ettikleri bulgular,süper dünyalar hakkında bazı cevapları sunuyor. Ancak bu bulgular, cevaplarla beraber başka soruları da ortaya çıkarıyor. Dünya’nın büyüklüğünün daha farklı olması sorusu ise sadece ortaya atılan düşüncelerden öteye gidemiyor. Yaşamın devamını sağlayabilecek bir süper dünya bulmadan dünyanın büyüklüğü ile ilgili bu düşünceler kesinleşemeyecektir.
Kaynak: Webtekno