Antik Mısır mumyalarının hastalıkları iyileştirebileceğine olan inanç, insanları yüzyıllar boyunca garip yeme alışkanlıklarına itti. Mumyalanmış bedenlerden elde edilen ürün olan Mumia, yüzyıllar boyunca zengin ve fakirler tarafından tüketilen, eczanelerde satılan ve Mısır mezarlarından Avrupa’ya getirilen mumya kalıntılarından çıkartılan tıbbi bir madde olarak tanımlandı.
Science Live’in haberinde yer alan ilginç detaylar şöyle:
12. yüzyılda eczacılar, “diğer dünyaya ait tıbbi özellikleri” nedeniyle öğütülmüş mumyaları kullanıyorlardı. Mumyalar, sonraki 500 yıl boyunca reçete edilen bir ilaç haline geldi. Antibiyotiklerin olmadığı bir dünyada doktorlar, baş ağrılarından şişliği azaltmaya veya vebayı iyileştirmeye kadar pek çok hastalığı tedavi etmek için kafataslarını, kemikleri ve eti öğütüyordu.
ÖLÜ KÖYLÜLERİ MISIR MUMYASI DİYE SATAN BİLE OLMUŞ
Ancak herkes bunu kabul etmiyordu. Kraliyet doktoru Guy de la Fontaine, mumyanın yararlı bir ilaç olmasından şüphe duyuyordu. 1564’te İskenderiye’de ölü köylülerden yapılmış sahte mumyalar gördüğünde inancını tamamen kaybetti ve insanların bu nedenle dolandırılabileceğini fark etti. Yani, “ilaçlar” için her zaman gerçek antik mumyalar kullanılmıyordu.
Bu noktada şunu fark etti: Tıpta kullanılacak ölü et için sürekli talep vardı ve gerçek Mısır mumyalarının sayısı bunu karşılayamıyordu.
Eczacılar ve şifacılar, 18. yüzyıla kadar hala mumya ilaçları dağıtıyorlardı. İngiltere Kralı II. Charles bir nöbet geçirdikten sonra bir mumyanın kafataslarından yapılan ilaçları aldı ve 1909’a kadar doktorlar nörolojik durumları tedavi etmek için insan kafataslarını yaygın olarak kullandılar.
Mumyaları yemekten “paket açma” törenlerine
Doktorlar mumyanın firavunlardan yapıldığını iddia ettiğinden, kraliyet ve toplumun seçkin kişileri için mumya yemek kraliyete uygun bir ilaç gibi görülüyordu. Ancak 19. yüzyıla gelindiğinde, insanlar artık hastalıkları iyileştirmek için mumya tüketmiyorlardı. Ancak bu durum, mumyaların makus talihini pek değiştirmedi. Victoria döneminde yaşayanlar, Mısır mumyalarının özel partilerde eğlence için açıldığı “paket açma partilerine” ev sahipliği yapmaya başladı.
Napolyon’un 1798’de Mısır’a ilk seferi Avrupa’nın merakını uyandırdı ve 19. yüzyılda Mısır’a seyahat eden gezginlerin Mısır’da sokaktan satın alınan mumyaları Avrupa’ya geri getirmelerine sebep oldu.
Victoria dönemi yaşayanları, eski Mısır mumyalarının kalıntılarını açmak için özel partiler düzenlediler. İlk paket açma olaylarının, en azından bir tıbbi saygınlık havası vardı. 1834’te cerrah Thomas Pettigrew Kraliyet Cerrahlar Koleji’nde bir mumyanın “paketini” açtı. O sırada, otopsiler ve operasyonlar halka açık bir şekilde yapılıyordu ve bu “paket açma”, bir kamusal tıbbi olaydı.
Bir süre sonra, tıbbi araştırma bahanesi de ortadan kalktı. Mumyalar artık tıbbi değil, heyecan verici varlıklardı. “Paketi açarken” seyirciyi eğlendirebilecek bir akşam yemeği ev sahibi, gerçek bir mumyaya sahip olacak kadar zengindi.
Kuru et ve kemiklerin bandajları açılırken ortaya çıktığını görmenin heyecanı, ister özel bir evde, ister eğitimli bir toplumun sahnesinde olsun, insanların bu sargılara akın etmesini sağlıyordu. Bu “gösterilere” eşlik eden güçlü içkiler, izleyicilerin gürültülü ve minnettar olduğu anlamına geliyordu.
20. Yüzyıl’da işler değişiyor
20. yüzyılın başlamasıyla mumya açma partileri de sona erdi. Korkunç heyecanlar tatsız ve arkeolojik kalıntıların kaçınılmaz yıkımı üzücü görünüyordu. Daha sonra Tutankamon’un mezarının keşfi, Chrysler Binası’ndaki kapı motiflerinden Cartier tarafından tasarlanan saatlerin şekline kadar her alanda art deco tasarımını şekillendiren bir akımı başlattı. Tutankamon keşif seferlerinin sponsoru olan Lord Carnarvon‘un 1923’teki ani ölümü doğal sebeplerden kaynaklanıyordu ama kısa süre sonra “mumyanın laneti” inancını başlattı.
2016’da Mısırbilimci John J. Johnston, 1908’den beri bir mumyanın ilk halka açık “paket açımına” ev sahipliği yaptı. Kısmen sanat, kısmen bilim ve kısmen gösteri olan bu açma, Johnston’ın bir Viktorya dönemi etkinliğini uygun bir şekilde taklit etmesiydi. Bangles’ın Walk Like an Egyptian’ının hoparlörde çalmasından, katılımcıların ellerinde sek içkilerle dolaşmasına kadar her şey mümkün olduğunca tatsızdı.
Ama mumya gerçek değildi; sadece bandajlara sarılı bir aktördü. Ama olay baş döndürücü bir karışımdı. Londra’daki St Bart’s Hastanesi’nde gerçekleşmiş olması, mumyaların tıptan ürkütücüye kadar birçok deneyim alanını geçtiğinin modern bir hatırlatıcısı gibiydi.
Bugün, mumyalar da dahil olmak üzere antik eser kaçakçılığının karaborsa değeri yaklaşık 3 milyar ABD dolara ulaşıyor. Artık hiçbir ciddi arkeolog mumyayı açmıyor ve hiçbir doktor mumya yemeyi önermiyor. Ancak mumyanın cazibesi halen oldukça güçlü. Hala satılıklar, hala sömürülüyorlar ve hala bir emtia olarak varlıklarını koruyorlar.
Kaynak: Chip