2012’de emekli olmadan önce profesör olarak görev yaptığı Edinburgh Üniversitesi, bugün Wilmut’un vefat ettiğini duyurdu. Dolly, somatik hücre nükleer transferinin (SCNT) yaşayabilirliğini gösteren, yetişkin bir somatik hücreden bir memelinin ilk başarılı klonlamasıydı. Tartışmalı dönüm noktası, günümüzün rejeneratif tıp araştırmalarının önünü açmaya yardımcı oldu.
1944’te Stratford-upon-Avon yakınlarında (aynı zamanda Shakespeare’in doğum yeri) doğan Wilmut, Scarborough’daki okuldayken biyolojiye olan ilgisini keşfetti; daha sonra Nottingham Üniversitesi’ndeki eğitimini tarımdan hayvan bilimine kaydırarak en çok tanınacağı işi başlattı. Doktora derecesi Cambridge Üniversitesi’ndeki çalışmaları onun daha sonraki atılımlarının habercisi oldu; “sperm ve embriyoların dondurulmak üzere saklanması” konusuna odaklandı. 1972 yılında “Frostie” adını verdiği dana embriyosunu başarıyla dondurup çözdürüp taşıyıcı anneye aktaran ilk bilim insanı oldu.
Koyun Dolly’yi klonlayan Sir Ian Wilmut hayatını kaybetti
Wilmut’un Edinburgh’daki Roslin Enstitüsü’ndeki çalışmaları hayvan genetiğinin sınırlarını zorlamaya devam etti. İnsan hastalıklarını tedavi edebilecek proteinlerle süt üretecek değiştirilmiş koyunlar yaratmaya çalıştı. Dolly’den bir yıl önce, hücreleri koyun embriyolarından alınan iki kuzuyu (Megan ve Morag) başarıyla klonladı.
Dolly’nin 1996’daki başarılı doğumu, ilk kez bir memelinin yetişkin bir hücreden başarılı bir şekilde klonlanması anlamına geliyordu. Bilimsel açıdan çığır açan bu duyuru aynı zamanda uzmanlar ve sıradan gözlemcilerin laboratuvarda üretilen memelilerin etik sonuçlarıyla boğuşması nedeniyle medyada bir tartışmaya da yol açtı. Özellikle birçok kişi şunu merak etti: Eğer şimdi koyun yapıyorlarsa, insanları klonlamaları ne kadar sürer? Dini gruplar araştırmacıları “Tanrı’yı oynamakla” suçladı. Doğaüstü olanlardan çok doğal dünyaya odaklananlar bile Dr. Moreau Adası’ndan “tasarımcı insanlar” ya da buna benzer bir şey yaratma potansiyelinden endişe duyuyorlardı.
Kaynak: Teknolojioku