Dünyanın en büyük elması olan Koh-i-Noor, Kraliçe II. Elizabeth’in ölümünün ardından yeni tartışmaların merkezine oturmuş durumda. İnkar edilemeyecek kadar çarpıcı ve ender bulunan benzersiz bir elmas olmasına rağmen, bu yumurta büyüklüğündeki taş, bazılarının gözünde kan dökülmesinin, çalınan tarihin ve sömürgeciliğin dehşetinin güçlü bir sembolü haline geldi.
105.6 karatlık elmas şu anda 2.800 diğer küçük pırlantanın yanında, Kraliçe Elizabeth’in tacının merkezinde yer alıyor. Bu taç Kraliçe II. Elizabeth’in annesine aitti ve 1937’de kocası Kral VI. George’un yanında durduğu taç töreni için üretilmişti.
Bu taç, Kraliçe II. Elizabeth tarafından hiç giyilmedi (en azından halk arasında) ve Pazartesi günü tabutunun üstüne yer alan taç da o değildi. Ancak, Birleşik Krallık Kraliyet Mücevherlerinin bir parçası olması sebebiyle Kraliçe II. Elizabeth’e aitti.
Bu ayın başlarında Kraliçe’nin hayatını kaybetmesinin ardından, Koh-i-Noor’un mülkiyeti konusundaki tartışmalar yeniden alevlendi. Geleneğe göre Anne Kraliçe’nin tacı ve devasa elmas, Kral Charles III’ün eşi Kraliçe (Queen Consort) Camilla tarafından miras alınacak ve onu taç giyme töreni için giymesi bekleniyor.
Ancak herkes bunun adil olduğuna inanmıyor. Yıllar içinde Hindistan, Pakistan ve hatta Afganistan’daki Taliban bile elmasın sahibi olduğunu iddia etti. Şimdi, Kraliçe’nin ölümünün ardından, Hindistan alt kıtasından birçok kişi, elmasın anavatanına iade edilmesini istiyor.
Koh-i-Noor’un gizemlerle dolu tarihi
Koh-i-Noor’un tarihi gizem ve efsanelerle dolu, ancak muhtemelen ilk olarak, günümüzde Hindistan olarak adlandırdığımız bölgede ortaya çıkarıldığını biliyoruz. Bazıları elmastan Sanskritçe ve Mezopotamya metinlerinde, MÖ 3200 gibi erken bir tarihte bahsedildiğini düşünüyor, ancak bu kanıtlanamadı.
Ayrıca, güzelliği ile tanrıların bile aklını başından aldığına dair bir Hindu inancı da bulunuyor. Bu hikaye, “sadece Tanrı ya da bir kadın cezasız bir şekilde giyebilir” diye devam ediyor. Onu takan herhangi bir erkeğin, bir ömür boyu kötü şans yaşayacağı söyleniyor.
Çoğu bilim insanı, elmasın 1304 yılına kadar Hindistan alt kıtasındaki Delhi Sultanlığı’nı yöneten Khalji hanedanının imparatoru Alauddin Khalji’nin elinde olduğu konusunda hemfikir. Elması, önceki yıllarda güney Hindistan krallıklarını istilası sırasında elde ettiği düşünülüyor.
Elmasın doğrulanabilir en eski kaynağı Hindistan’daki Babür İmparatorluğu’ndan Şah Jahan’dan geliyor. O zamanın kayıtları, imparatorun 17. yüzyılın başlarında Koh-i-Noor da dahil olmak üzere çok sayıda değerli taşla süslenmiş “Tavus Kuşu Tahtı”nın yapımını emrettiğini gösteriyor.
1730’larda Kuzey Hindistan, İran Şahı İmparator Nadir Şah’ın ordusu tarafından işgal edildi. Nadir Şah’ın, imparatorluk Tavuskuşu Tahtı ve Koh-i-Noor da dahil olmak üzere Babür İmparatorluğu’nun zenginliğinin çoğunu yağmaladığı söyleniyor. Elması Farsça’da “Işık Dağı” anlamına gelen Koh-i-Noor olarak biliniyor.
Nadir Şah öldükten ve imparatorluğu çöktükten yıllar sonra, torunu elması, çok ihtiyaç duyduğu desteği kazanmak amacıyla Afgan İmparatorluğu’nun kurucusu Ahmed Şah Durrani’ye veriyor. Torunu Shuja Shah Durrani daha sonra Hindistan’a kaçtığında taşı Sih hükümdarı Ranjit Singh’e teslim etmek zorunda kalıyor. Bu sıralarda, Koh-i-Noor’un pazılarına bağlı parlak bir muska olarak giyildiği düşünülüyor.
1849’da İngiliz Doğu Hindistan Şirketi, İkinci Anglo-Sih Savaşı’nı kazanıyor ve Pencap Krallığı ile beraber büyük elmas da İngiliz kontrolüne geç,yor. Zorlu bir yolculuktan sonra, 1850’de Buckingham Sarayı’nda Kraliçe Victoria’ya sunuluyor.
O zamandan beri, elmasın sahibi İngiliz hanedanları. Şu anda, taşı kendi gözlerinizle görmek isterseniz, Londra Kulesi’ne gidebilir ve mücevherli tacın bir camın arkasından görebilirsiniz. Ama bunun size yaklaşık 30 sterline mal olacağını da söyleyelim.
Kaynak: Chip