Sinestezi, duyusal deneyimleri birbirine karıştırma yeteneği olan sıra dışı bir fenomen olarak uzun süredir bilim insanlarının dikkatini çekiyor. Bazı insanlar renkleri tadabilir, dinlediği bir şarkının kokusunu alabilir veya sayıların dokusunu hissedebilir.
Sinestezi, bir duyunun uyardığı nesne, ses, koku veya düşüncenin farklı bir duyu tarafından uyarılmasına sebep oluyor. Bu yüzden çoğu zaman bir rengi dokuya, bir sayıyı herhangi bir tada veya bir müziği kokuya bağdaştırabiliyoruz.
Peki sinestezi tam olarak ne demek?
Kulağa biraz karmaşık geldiğini söylemeliyiz. O hâlde öncelikle sinestezinin kelime kökenine bakalım. Sinestezi, Yunanca bir kelime olmakla birlikte, birleşik anlamına gelen “sin” ve duyu anlamına gelen “anesthesia” kelimelerinin birleşiminden oluşuyor.
Birleşik duyu da diyebileceğimiz bu kelime, hedefindeki duyuya hitap etmesi gereken bir uyaranın istemsiz bir şekilde diğer duyuları harekete geçirmesi durumudur. Peki, kelimenin kökeni size hissizlik anlamına gelen anesteziyi hatırlattı mı?
Daha basit bir şekilde açıklayacak olursak, perşembe gününü 49 sayısıyla özdeşleştirmek veya mavinin mayhoş bir tadının olması, sinestezi örnekleridir. Mavi örneğinde gözlerin görme duyusunu harekete geçirmesi dışında tatma duyusuna mayhoş bir tat iletmesi, duyular arası karmaşayı belirtiyor. Eğer kendinizi böyle bir durumun içinde hissediyorsanız, yalnız değilsiniz.
Her ne kadar sinestezi kavramını son birkaç yıldır duyuyor olsak da pek yeni değil aslında.
Sinestezi, yani rengin ve müziğin fiziksel bir karşılığı olup olmadığına yönelik düşünce, 17. yüzyılda Yunan filozoflar tarafından başladı. Ancak ilk resmî tanım 19. yüzyılda İngiliz bilim insanı Francis Galton tarafından yapıldı.
Galton, toplumun hareketlerini ve düşüncelerini gözlemleyerek küçük bir kesiminin “duyu karmaşası” yaşadığını gözlemledi. İncelediği toplumlarda insanlar, notaların bir renginin olduğunu (mesela do notası kırmızıdır) veya 7 rakamının yeşil renkte olduğunu söylüyorlardı. Galton da gözlemleri sonucunda sinestezi kavramını oluşturdu.
Sinestezi durumunu yaşayanlara “sinestet” adı veriliyor. İlk belgelenen sinestet, 1812’de Avusturyalı Doktor Georg Tobias Ludwig Sachs oldu.
Hepimizin aşina olduğu ama bir türlü adlandıramadığı sinestezi durumu neden oluşuyor?
Korkulacak bir şey yok, sinestezi bir hastalık değildir. Doğuştan gelen veya çocukluk döneminden gelen kalıtsal bir durum aslında. Çocukluk döneminde karmaşık olan duyularımız, sonradan birbirinden ayrılır ve ayırt etme yeteneğimizi ortaya çıkarır.
Fakat bazı durumlarda bu duyular birbirinden ayrılmıyor ve birbirine karıştıkları için ortaya sinestezi çıkıyor. Ancak bazı araştırmacılar, tüm insanlığın sinestezi ile doğduğunu ve nörolojik hasarlardan dolayı bu yeteneğin zamanla kaybolduğunu söylüyor.
Sinestezi durumu ilerleyen yaşlarda da kendisini gösterebilir. Eğer kendinizi bir “sinestet” olarak tanımlıyorsanız küçükken renklerini gördüğünüz rakamları, büyüdüğünüzde de aynı şekilde görmelisiniz. Çünkü sinestetlerin çocukluktan yetişkinliğe kadar süren bir tutarlılıkları söz konusu olmalı.
70’ten fazla çeşidi olan sinestezinin başlıca türleri ise beş başlığa ayrılıyor.
Bu beş başlığı sıralamadan önce sinestezinin kendi altında ikiye ayrıldığını söylemeliyiz. Bunlardan ilki “Bilişsel Sinestezi” olarak adlandırılır ve sembollere, şekillere ve zaman kavramlarına (gün, hafta, saat vb.) çeşitli karakteristik özellikler yükler.
İkincisi ise “Uygun Sinestezi” olarak bilinir. İki veya daha fazla duyunun aynı anda fiziksel olarak hissedilmesi durumudur. Yani bir şarkıdaki “do” notasını hem duymak hem de onu kırmızı olarak görmek gibi.
Neymiş bu beş yaygın sinestezi?
- Grafem-Renk Sinestezisi: Bu sinesteziye sahip kişiler, harfleri ve sayıları birer renk ile bağdaştırırlar. Tıpkı yukarıda verdiğimiz 7 rakamının yeşile ve 2 rakamının da pembeyle bağdaştırılması gibi.
- Zaman-Renk Sinestezisi: Zaman-renk sinestezisinde sinestetler, günün belirli saatlerini renklerle bağdaştırırlar. 12.00’nin turuncu ve 21.00’in kahverengi olması örnek verilebilir.
- Müzik-Renk Sinestezisi: Dinlediğimiz müzikler bize çeşitli renkleri çağrıştırır. Dinlerken huzurlu hissettiğimiz şarkıların yeşil ve maviyi andırması pek olası aslında.
- Ses-Renk Sinestezisi: Bu sinestezide sadece dinlediğimiz müzikler değil, aynı zamanda duyduğumuz herhangi bir seste renkler görülebiliyor. Bebek sesini hiç şeker pembesi olarak gördünüz mü ya da alarm sesini duyduğunuzda kırmızı rengini anımsadınız mı?
- Nota-Renk Sinestezisi: “Do” notası kırmızıdır ve fa notası yeşile çalan bir sarı olabilir.
“Sinetit” olmanın avantajları da yok değil.
Yapılan araştırmalara göre sinetitlerin dünya nufusuna oranı yaklaşık %4 olarak belirlendi. Ancak pek çok insan henüz sinetit olduğunun farkında değil, bu yüzden bu oran ilerleyen zamanlarda değişebilir.
Birçok kişiye göre sinetitler, sanatsal yönleri güçlü olan insanlardır. Araştırmalara göre yaklaşık 2.000 kişiden biri sinetit ve sinestezi durumu daha çok kadınlarda ve solak insanlarda görülüyor.
Birçok insanın etkilendiği ve hâlen çok sevilen Vincent van Gogh bir sinetittir. Yakın tarihe baktığımızda ise Pharrel Williams, Lorde, Billie Eilish, John Mayer ve Vladimir Nabokov da birer sinetit olarak karşımıza çıkıyorlar.
Sinestezili insanlar daha yaratıcı, yetenekli ve iyi bir hafızaya sahip olma eğiliminde oluyorlar. Eğer siz de sinestezi yaşadığınızı düşünüyorsanız yorumlarda bizimle paylaşabilirsiniz.
Kaynak: Webtekno